2. Uluslararası Sinop Bienali, 2008
Kavramsal Çerçeve: Beral Madra
Küratörler: T. Melih Görgün, Beral Madra, Dr. Vittorio Urbani, Dr. Stephan Schmidt-Wulffen, Nezaket Ekici, Monali Meher, Mürteza Fidan, Emre Koyuncuoğlu, Umut Suduak
Sanatçılar: Atılkunst, collabor.at, Maria Cosmes Román, Nezaket Ekici, Dejan Kaludjerovic, Alparslan Karaaslan, Renan Koen, Burçak Konukman, Roza El Hassan, Metahaven, Monali Meher, Carlos Pina, Roland Stratmann, Rob Sweere, Adrien Tirtiaux, Julie Upmeyer & Ina Stockem, Mariëlle Videler, Johannes Vogl
Nezaket Ekici Atölyesinin Katılımcıları
Beste Durmuş, Gülbahar Karaduman, Burçak Konukman, Başak Soyöz, Derya Şanlıtürk, Ata Türk & Bayram, Altınbilek
Mekanlar: Tarihi Sinop Hapishanesi, Eski Otel 117, Eski Tekel Binası
Ekip:
Genel Sanat Yönetmeni: T.Melih Görgün
Danışma Kurulu: M. Mahir Namur (Avrupa Kültür Derneği Başkanı), Zeki Yılmazer (Belediye Başkanı), Erol Derici (Sinop Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı), Osman Onur (İş Adamı, Sinop Belediyesi, Encümen Üyesi), Cemalettin Kaya (Turizmci, Sinop Kültür Turizm Derneği)
Genel Koordinatör: Elif Kuli
Genel Koordinatör Yardımcısı: Ufuk Özgenç
Organizasyon Ekibi: Aslı Zeren, Aykut Yılmazer, Kerem Onur, Nilüfer Sülüner, Suzan Atasever, Tuna Poyrazoğlu
Basın İlişkileri ve İletişim: Mirey Nasi, Zeynep Uğurlu
İnternet Sitesi: Ali Keremhan Eke
Sergi ve Sanatçı Asistanları: Alican Yılmazer, Aysun Ülger, Aytek Melih Yıldırım, Cana Örnek, Canan Günaştı, Canan Özmen, Çağın Kaya, Çağrı Baş, Doğa Baş, Esra Bezircioğlu, Ezgi Kartal, Funda Oruç, Gökhan Özkan, Güzin Erkaymaz, İlker Yalçın, Kerem Yıldırım, Kübra Baş, Murat Özelmas, Pınar Pelin Özer, Taha Yüksek, Tuncay Yalman, Tutku Ünlütürk, Ufuk Kılıç, Volkan Kaya, Zeynep Bayoğlu
Destekçiler: Governorship of Sinop, Sinop Belediyesi, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Halkbank, Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Avusturya Eğitim, Sanat ve Kültür Bakanlığı, Hollanda Kraliyeti İstanbul Başkonsolosluğu, Goethe Institut Ankara, Romanian Cultural Institute Dimitrie Cantemir, British Council, Pro Helvetia, Sinop Doktor Rıza Nur İl Halk Kütüphanesi, Avusturya Kültür Ofisi, Polonya Adam Mickiewicz Enstitüsü, De.Mo./Movin’uo 2012, ABD Büyükelçiliği Dış İlişkiler, Perfetti Van Melle, Sinop Ticaret ve Sanayi Odası, Burg Giebichenstein Kunsthochschule Halle, BM Contemporary Art, Nuova Icona, Are Electronica, Kunstfactor, Satellietgroep, Azmi Hamzaoglu, Otel 117, Antik Otel, Otel Diyojen, Haber Atölyesi, Yılmazer Mobilya, STS Estetik Lazer Sistemleri, Chameleon Tasarım ve Proje Yönetimi, Ayancık Postası
“Şeylerin Yeni Düzeni”
“Şeylerin Yeni Düzeni” ismiyle açıkça Foucault’nun başlığını ödünç alıyoruz ve Türkiye’nin en kuzey ucunda bulunan tarihsel şehir Sinop’ta başlatılan bu sanatsal ve kültürel etkinlik bağlamında ona saygılarımızı göstermek istiyoruz. Başlıkta “yeni” sözcüğünü kullanarak sınırlarımızı aşmak ve Foucault’nun bilgeliğine baskın çıkmak niyetinde olmadığımız apaçık. Bu “yeni” kavramı olasılıkla; sanat yapımında sürekli olarak yeniliği savunan çağdaş sanat sisteminin kibirini ima etmek, aynı zamanda da bölgemizdeki siyasi ve ekonomik meselelerin durumu hakkında şüpheci düşünceyi uyandırmak üzere kullanılmış iki anlamlı bir kavram. Her beş dakikada bir, “yeni” bir şeyin icat edildiği ve bunun da kimi zaman yeni bir kriz olarak ortaya çıktığı bir çağda, kendimizi gündelik yaşantımızı ve bütün yaşamımızı etkileyen “siyasi, ekonomik ve kültürel yeni”yi sorgulamak zorunda hissediyoruz. Nicholas Bourriaud Karen Moss’la yağtığı görüşmede (*) şunları söylemiş: “Yeninin bugünkü baskısı, tarihte oldukça yeni bir durum. Ama bu yüzyıllar boyunca sanatçılar için belirleyici bir sorgulama olmadı. Ve bu onların bazı şeyleri tekrarlamalarına yol açmadı. Vermeer ve Velasquez gibileri, yeni şeyler yaptılar ama özellikle “yenilik” hakkında düşünmediler çünkü bu onlar için bir değer değildi. Bir değer olarak yeni, şimdilerde ortadan kaybolmuş bir şey.” Dolayısıyla, “yeni” kavramını kullanarak ve sanatçıların yeni bir şeyler yapmadığını bilerek, halkın şeylerin yeniliği hakkındaki çelişki uzlaşımına, bir tür meydan okuyoruz.
Bir sanat ve kültür etkinliği düzenlemek bağlamında yeni bir şey yapmıyoruz. Aslında yerel kültürlerin korunması ve teşvik edilmesine ilişkin kültür politikalarının zoruyla bu etkinlik de, diğer birçok küçük AB kentinde gerçekleştirilenlerle çok benzeşiyor. Nitekim, güç etkileşimindeki yöneticiler ve yönetimlerle dolu geçmişiyle Sinop, Türkiye’deki ve Karadeniz bölgesindeki en sembolik şehirlerden biri ve şeylerin her tür basmakalıp düzenini yansıtıyor. Sinop’un tam da bu muğlak siyasi tarihi ve mevcut durumu, şeylerin düzeni hakkında bizi düşünmeye sevkediyor. Foucault’nun kitabının alt başlığı, “insan bilimlerinin arkeolojisi” ve burada Foucault’nun başlıca değindiği alanlar; sosyoloji, emek, dil ve doğayı da içeren kültürel tarih. Bu alt başlık, aynı zamanda bir sanat etkinliğini sosyoloji, kültür ve ve çevre konularıyla da ilgilenmek üzere kullanma amacımızı vurguluyor.
Yorumculara gore (**) Foucault mevcut düzene saldırmakla fazlasıyla meşguldü. Bugünü acımasızca şuçluyor ve her şeyi başlangıçtan yaratmak üzere kışkırtıcı öneriler getiriyordu. Foucault her ne kadar mevcut düzenin stratejilerine karşıysa ve bu düzeni en zayıf noktalarından vuruyorsa da, bunu bu düzeni bir başkasıyla değiştirmek üzere yapmaz. Onun için tek seçenek karşı olmaktır, ve bu sürekli karşıtlık, bir tür devamlı devrimdir. Savaşların, krizlerin, ekonomik manipülasyonların ve dini inanç çatışmalarının hüküm sürdüğü bir bölgedeki istikrarsız ve muhafazakar kültür endüstrisinin içinde yaşayan sanatçılar, küratörler, sanat uzmanları olarak biz de; standart bir çalışma biçimi olarak sürekli karşıtlığa inanıyoruz. İlk Sinop Bienali’nde, halkta gündelik hayatlarına bir şeyin gireceğine dair farkındalık yaratmak amacıyla “Şey” başlığını kullandık. Çağdaş sanatın farklı stratejilerinin toplamı (performanslar, çalıştaylar, yerinde işler ve tartışmalar) olan bir “şey”. Bu ilk girişimin kendi olumlu yansımalarını yarattığını ve bunun sonucu olarak bu yıl yerel kurumların ve bireylerin daha istekli bir işbirliğine tanık olacağımızı düşünüyoruz.
Bir bakıma, Karadeniz bölgesinin ortak belleğinde halen egemen olan geçmiş düzenlerin devamlılığı üzerinde bozucu etkenler olarak rol almak istedik. Ya da, şeylerin mevcut düzeninin etkisi üzerinde farkındalık yaratıcı bir rol üstlenmek istedik. 20. yüzyılın ikinici yarısı boyunca, Karadeniz civarındaki etnik, folklorik, geleneksel, coğrafi benzerlikler ve eğilimler, kentlerin ve sakinlerinin birbirlerinden yalıtılmasının önüne geçemedi. Sovyet Rusya ve Birleşik Devletler tarafından şartlanan kutuplaşma ve dayatma düzeni, Sovyet Rusya’nın düşüşünden beri değişti ve arkasında kendilerini yeni düzenlere, komşuluk ilişkilerine ve siyasi, ekonomik, kültürel iletişime baştan alıştırması gereken ülkeler bıraktı. Şimdiye kadar politikacılar ve bürokratlar, bölgesel işbirliğini ve bölgedeki güvenlik ve istikrarın önemli bir unsuru olan ve halledildiği takdirde bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi üzerinde ciddi bir etkisi olacak olan “donmuş ihtilaflar” olarak adlandırılan sorunların çözümünü savundular (***). Bu konuda Bükreş’te 2006’da imzalanmış kapsamlı bir iyiniyet bildirgesi mevcut (****). Ancak bölgenin jeopolitik ve ekonomik haritasının yeniden şekillendirilmesi, bölge insanları için pek de yeni olasılıklar getirmeyen yeni gerçeklikler ve yeni uluslararası ilişki yapılanmalarını ortaya çıkardı. Bu yeni haritaya bakınca, bölgedeki algı, kaygı ve umutlar halen kafa karıştırmaya devam ediyor. Kendini dünyaya açma süreci, bir demokrasi ve pazar ekonomisi inşa etmekten geçiyor ama aynı zamanda içinde de ciddi milletlerüstü tehditler -veya düzenler- barındırıyor: yoksulluğun yeni biçimleri, neo-milliyeçilik, terörizm, Islami aşırılık ve uyuşturucu trafiği, vb gibi.
İlk Sinopale bize, Sinop halkının çağdaş sanatı, belleğini ve güncel olayları kurcalamak için yeni bir araç olarak keşfettiğini gösterdi. Bellek; kenti Radar Merkezi olarak kullanan (1954-1993) Soğuk Savaş stratejileriyle doluyken, şimdi de güncel olaylar, aynı kenti bir Nükleer Santral adayı haline getiriyor. İnsanların bölgenin doğal kaynakları ve çevre harikaları hakkında çok bilinçli olması ve bunları korumak üzere biraraya gelmesi bizim açımızdan şaşırtıcıydı. Sinop’ta konaklayan sanatçılar tarafından yaratılan yapıtlar, bu insanlar için anlamlı bir düşünme düzlemini gözler önüne serdi.
Biz bu metni sanatçılara ve sanat uzmanlarına Türkiye’de süren bir kriz sırasında sunuyoruz. Çağdaş sanat bu karışıklığın içinde nedir? Büyük olasılıkla Türkiye’deki, bölgedeki ve dünyadaki şeylerin düzeni üzerine sürüp giden bir tartışma. Bu, farklı geçmişlere ve görüşlere sahip tüm insanlara açık görsel bir dil oyunu. Memnuniyetin büyük kısmı, bu oyunun katılımcısı olmaktan kaynaklanıyor ancak bunu yaparken, kişinin dili anlamaya çalışması şartıyla. İnsanlar sanatın diline vakıf olabilmek için sanat ve sanat tarihi okurlar. Ve Sinopale de, bu bilgi birikimini insanlara aktarmada kullanılan araçlardan biri.
*http://www.stretcher.org/archives/i1_a/2003_02_25_i1_archive.php
**Allan Megill, Aşırılığın Peygamberleri (Prophets of Extremity), Çev.Tuncay Birkan, Bilim ve Sanat Yayınları (1998), s.292-299
***http://www.bsec-organization.org/main.aspx?ID=Chairmanship
****http://www.blackseaforum.org/joint_declaration.html