Anadolulu Bir Kadın Üzerine Bir Metragram

Anadolulu Bir Kadın Üzerine Bir Metragram, 2006

Eric Van Hove

Sinopale 1, “Şey”
Küratör: T. Melih Görgün

Sanatçı konuşması – Sinopale 1 Sanat Bienali Sinop, Türkiye


Gösterinin posteri/ Güncel yapıtların tanıtımı (yani, “Duygusal Rahatlama” Şangay – 2004,

“A nos morts” Senegal – 2005, “Kayıt dışı” Tokyo – 2006, …) Apatridite ve diasporizm düşüncelerine odaklanan sanatsal müdahaleler için –yabancı kamusal alan anlamına gelen– “daha geniş kamusal alan”ın kullanımını teşvik etme işlevinin tanıtımını amaçlıyor:

Diğerlerinin yanısıra konuşmanın / işlerin akla getirebileceği sorular şunlar olabilirdi: Çağdaş sanatın otoritesi Batılı olabilir mi? Logolarında sömürgeci bir boyut var mı? İşleyiş yöntemlerinin içsel kapitalizmini sorgulamak anlamlı olabilir mi ve bunun sonuçları ne olur? Küreselleşmeyi takip ederken benim “sınırların seyircileri” olarak adlandırdığım şeyle tekrar birleşmek için batılı sanatın söylemini yeniden tanımlaması gerekir mi, eğer yanıt “evet” ise nasıl?

Katılım için görevlendirenler:

T Melih Görgün, Beral Madra ve Vittorio Urbani. Katılım destekleyicisi T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı.

– Anadolulu bir kadın üzerine bir Metragram, tarihi Sinop hapishanesinin hamamı, Karadeniz kıyıları, Türkiye: “Dünyaya geliş, bir kişinin doğumu ve ilk yıllarının genel zamanı ve mekanıdır. Hristiyanlığın etkileri nedeniyle bu terim; -en azından Batı uygarlığında- Hristiyanların tek kelimeyle “Doğuş” olarak adlandırdığı İsa’nın doğumuyla güçlü bir ilişkiye tekamül ediyor. Terim, kişinin anayurdu, dili, siyasi sistemi ve ortamında olduğu gibi özel ve genel durumu saptamak için kültürel mal etmeye de uygulanabilir. Bu bağlamda, bir kişinin dünyaya gelişi, ulusal köken veya ırka dayanan genel izlenim için bir temel oluşturmak üzere anlamlandırılır (veya yanlış anlam- landırılır).” Wikipedia.org, “Dünyaya geliş” üzerine yazılmış makaleden alıntı. Dolayısıyla Metragram (veya Matrigrafi) olarak nitelendirdiğim ve bir kadının alt karnı (rahim) üstüne tek renkli siyah mürekkeple yazı yazılmasından oluşan bu kaligrafik müdahale, Yves Klein’ın Antropometrileri, Christian Dotremont’un Logogramları ve Piero Manzoni’nin Daktilogramları ile bağdaştı — tabula rasa, pinakis agraphos (boş levha, temiz bir sayfa). Yazmanın çelişkisi üzerine düşünen amphigory (anlamsız yazma), bir Metragram, belirli bir coğrafi ve etnolojik alanı, o dünyanın kökenine sembolik bir mürekkep sürmeyle “yazmaya” meyleder.

Eric van Hove’nin sanatçı konuşmaları, bir dersten ziyade bir hikaye anlatımının nesneleri olarak dikkate alınmalıdır. Bazıları bitirilmemiş, hatta bazıları da hiç gösterime çıkmamış birkaç önceki işini ve müdahalesini, hikayeler aracılığıyla daha anlamlı bir şekilde iletileceğine inanılan fikir ve derin düşünmeleringösterimine temel olarak kullanıyor. Belki burada yolculuk eden çağdaş sanatçı bir bakıma, iki dünya savaşı arasında bisikletinin tepesinde birtakım resimli iskambil kağıtları üzerine kurulu farklı hikayeler anlatan Japon Kamishibai’ye benzerlik gösteriyor. Aynı zamanda bir köyden diğerine giderek bir hikaye yayan orta Asya’daki Bakhshi veya Ashug’u ya da Afrika’nın gezgin hikaye anlatıcılarını (Kongolu’ların Mikilist’ini, Mali’nin Griot’larını, ozanları, aşıkları, jyrau’ları…) da düşünebiliriz.