KONUKSEVER DENİZ
Geçmiş 7 edisyonda yer alan yerel ve uluslararası sanatçılar, küratörler ve akademisyenler ile yerel STK’lar ve halk tarafından gerçekleştirilen kapsamlı prodüksiyonlara dayanan Sinopale’nin bu projesi, Avrupa’nın ve Avrasya’nın kalbindeki dünya fenomeni Karadeniz’in tarihine, coğrafyasına, politikasına ve kültürüne odaklanıyor.
Dünyanın şu anda karşı karşıya olduğu tüm siyasi, ekonomik, çevresel felaketler bir yana, SU’yun geleceği daha elzemdir. Denizlerin kaynakları ve sağlığı – ana su miktarı – küresel nüfus ve onun hayati ihtiyaçları için daha fazla talep görecektir. Çevresi, iklim değişikliğiyle ve paradoksal bir şekilde, denizlere bağımlı endüstriler ve topluluklarla hem Türkiye’de hem de küresel olarak ölümcül bir dönüşüme uğruyor. Örneğin, Karadeniz’den Marmara Denizi’ne bir Kanal açma konusunda ortaya çıkan iddialı proje, baş edilmeyi bekleyen tehlikelerden biridir.
Su, dünyadaki en hayati kaynaktır. Ateş, hava ve toprakla birlikte dört elementten biridir. Deniz sonsuzluğu, enginliği, sıkıntı ve sükuneti, seyahatleri ve bunlarla ilgili hayalleri ve korkuları simgelemektedir. Su, “Yaradılışın tabanı”, “İlahi olanın sembolü ve aynası”, “elçi”, “insanın ruhunu izlediği aynası” olarak kabul edilir. Su her daim sanatçılara, yazarlara, şairlere ilham vermiştir ve çok sayıda sembolik imgeye sahiptir.
Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırması, Levant Havzası’nın – Kıbrıs, Mısır, İsrail, Lübnan ve Filistin’in sularının – 122.4 trilyon metreküp teknik olarak geri kazanılabilir gaz içerdiğini tahmin ediyor. Bugüne kadar Kıbrıs, Mısır, İsrail ve Filistin gazı keşfetti – bu da Mısır, İsrail ve Kıbrıs arasında işbirliğini teşvik etti. Ancak Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) dahiliyeti olmadan gaz arama yapma hakkına itiraz etmekte ve Karadeniz’de gaz araştırmaktadır. Tüm bu iddialı çıkarlar Karadeniz’in geleceğine karanlık bir gölge düşürmektedir.
AB’nin denizin sağlığı üzerine olan yeni projesi konunun aciliyetini gözler önüne sermektedir.
Karadeniz, Atlantik Okyanusu’nun marjinal bir kısmında olsa bile, Antik çağlardan günümüze, Balkanlardan Kafkasya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye, kıyıları çevresindeki halklar ve devletler arasında – bazen samimi, bazen çatışmalı – sürekli bir etkileşim bölgesidir. Nitekim, eski Yunanlılar için, deniz kendilerinin bildiği dünyanın ucuna uzanıyordu ve onu etkin dünyanın bir parçası yapmak için kıyılarını kolonileştirdiler. Yunan ticaret kolonilerinin büyümesi, tüm kıyıları ve şehirleri ekonomik ve kültürel ilişkiler ağına bağladı.
Ortaçağ’da deniz, Akdeniz’in büyük ticaret şehirlerine bağlanmıştı. Osmanlılar, Karadeniz’in kaynaklarını imparatorluklarının sınırlarını genişletmek için kullandılar. On sekizinci yüzyılın sonlarında, Karadeniz uluslararası ticaretin uğrak yeri olmuştu ve bazı kıyı kentleri fiilen küresel ticaret sisteminin bir parçasıydı. Rus ve Osmanlı imparatorluklarının çöküşünden sonra, yeni kurulan bir dizi ulus devlet ortaya çıktı ve kıyı sularının kesimlerinde haklarını savundular.
Bugün Karadeniz’in birleşik bölge olma fikrini diriltme çabaları bir kez daha uluslararası gündemde. Denizcilik tarihinde deniz kıyısındaki şehirler çekicidir; gemiler ve yükler insanları ve malları taşır; onlar bir yolculuğun sonu ve başlangıcıdır; kültürlerin ve fikirlerin dağıtım noktasıdır ve dünyanın önde gelen uluslarının jeopolitik gücünün başladığı yerdir.
Karadeniz, Akdeniz ile ilişkilidir. Fernand Braudel, Predrag Matvajevic, Peregrine Horden ve Nicholas Purcell gibi farklı tarihçiler, Karadeniz’i Akdeniz’in yalnızca bir uzantısı olarak görme eğilimindedir. Bununla birlikte, Akdeniz kıyı kentlerine kıyasla Karadeniz kentlerine karşı çok sınırlı bir ilgi var, Odessa ve İstanbul dışında neredeyse hiçbir kent ana akım tarih yazım söyleminde yer almıyor. Sinopale vizyonu ve üretkenliği ile bu eksikliği kapatmaya katkı sağlamıştır.
Sinopale’nin bu edisyonunda Sinopale kapsamında Karadeniz ile ilişkili iş üretmiş sanatçıları Karadeniz’in bugünkü ve gelecekteki durumuna odaklanarak işlerini yeniden yorumlamaya davet ediyorum.