
Günümüz insanının kendisi hakkındaki hisleri, ekonomi ile inançları arasındaki çatışmadan nasibini almaktadır. İnancın zamanı ve mekanı merhamet güçlerine dayalıyken, ekonominin zamanı ve mekanı saldırganlık güçlerine dayanmaktadır.
Kapitalist ekonominin büyüme hırsının yarattığı küresel-tektipleştirici tüketim kültürü bizleri özellikle metropollerde hız ve hareketin içine iterek yer ve şeylerle bağımızı kopararak dokunma krizine sokmaktadır. Bundan böyle insanı ’’insana’’ karşı duyarsızlaştıran bu kayıtsızlık etiğine karşı meta-ekonominin kontrolsüz büyüme arzusundan vazgeçip kontrollü küçülme tevazusunu göstermemiz gerekmektedir.
Bu bize yer ve şey hissini yeniden inşa etmek için hız ve hareketi kısıtlayıp insanın ’’insana’’ temasını sağlayarak güncel diyalog formları oluşturma fırsatı sunabilir.
Merkez (metropol) dışı ilişkiler bizlere yeni diyalog formları geliştirmek için bir deneyim alanı sunabilir. Merkez dışı konumuyla Sinop, bastığımız ‘’toprağı’’ çok az hissederek bir adımda geçmek yerine, dokunarak edinmenin güveni içerisinde yer ve şeylerin etkin bir anımsamasının deneyimine fırsat tanımaktadır.
R.Sennett’in ifadesinden yola çıkarak İnsan “insana’’ yaklaştıkça başka türlü anlamsız ya da sadece rastlantısal gibi görülebilecek olayların anlamı netleşecektir.
Sanatçıların üretim sürecinde kendilerini nasıl konumlandırdıklarını, inançların, tutumların, sınırların ve yargıların nasıl rol oynadığını ve değişime uğradığını ifadelendirmesi istenmektedir.